Aslında bugün, Nokta Dergisi'nin yayınladığı ve büyük tartışma yaratan "Özden Örnek'in günlükleri" hakkında yazacaktım ama, "şimdilik dursun" diye düşündüm.
Bunun çok ilginç bir yazı olacağına eminim. Çünkü, içinde "darbe" konusu var, "şeriat" var, "cumhurbaşkanlığı adaylığı" var, "TSK'daki Atatürk karşıtı yapılanma"1 var. "Örnek'in günlüklerine karşı Hilmi Özkök'ün yorumları" var. Ve en ilginci(!), eski bir Deniz Kuvvetleri Komutanı'nın "niçin böyle şeyler yazdığı" ve daha da ilginci(!) "bunları nasıl çaldırdığı(!)" konusu var. Ve nasıl oluyor da, hepsinin sonucunda çıkan sonuç, böyle notlar yazılmış olsa da olmasa da Atatürk karşıtı çevrelerin işine yarıyor?. Diyorum ya, her bakımdan çok ilginç(!) bir konu..
Ama "şimdilik dursun" diyerek, dün (16 Nisan 2007) başlayan Cumhurbaşkanlığı seçim sürecine ilişkin değerlendirmeler yapalım..
SÖYLEMEYİP, SÖYLETMEK!..
Görünen o ki, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan "Emanetçi cumhurbaşkanı" modeline başvurmazsa, kendisi aday olacak.
Deneyimlerimiz gösteriyor ki, bu durumdaki politikacıların kendisi "ben adayım" demiyor!.. Ya ne oluyor? "Aday gösteriliyor!.."
Bunun anlamını çözmek basit gibi görünse de, güç. Çünkü, bu kadar önemli görevlere gelmek için can atanlar, nedense "Ben adayım" deme cesaretini gösteremiyor. Basit bir politika oyunu, "İstemem yan cebime koy!.."
Bu iş bu kadar basite alınır ve bu oyunlara tenezzül edilir mi?
Bu basit konuya bir başka alandan örnek vermek istiyorum. Mustafa Kemal Atatürk'ün makamı ile hiçbir benzerliği olmamasına karşın, adayların ruh halini göstermesi açısından bir hatırlatma olsun diye yazıyorum.
Ceviz Kabuğu programlarında, din ağırlıklı konuları işlerken bir konuğumuz şunu demişti: "Kendisini şeyh, sahte peygamber, ermiş, vs. olarak görenler bunu kendileri söylemez, söyletir!.."
Herhalde bu, kendilerinin "ne kadar büyük" olduklarını gösteren bir "büyük gönüllük" kokan bir ruh hali..
O yüzden, "Ben adayım" demek ayrı bir erdem gerektiriyor..
MİTİNGİN ALTINDA KALANLAR...
Cumhurbaşkanlığı ile ilgili hafta sonu Cumhuriyet'in (ve Mustafa Kemal'in) başkenti Ankara'da tarihin en büyük mitingi yapıldı.
Tandoğan alanını, Anıtkabir'i ve tüm çevre yolları dolduran yüzbinlerce (milyonu aşkın) Türk, "Çankaya'ya Mustafa Kemal ilkelerine –özde- bağlı biri gelsin" mesajı verdi.
Ancak, "cumhurun" mesajı, "cumhurbaşkanı adayları" ve AKP tarafından algılanmadı ve algılanmak istenmiyor.
Şimdi çıkıp diyorlar ki, "Başkası da çıkar daha büyük toplulukla miting yapar!.."
İnatlaşmaya bakınız.. Toplumu germe çabalarına bakınız.
İnatla cumhurbaşkanı olunur mu?
Şimdi, "Biz de daha büyük miting yaparız" diyenlere sormak lazım: Saysanız kaç kişi gelir?..
Tarihe kayıt açısından, "Cumhuriyet Mitingi" ile ilgili önemli bir notu da verelim. ADD başkanlığındaki bu mitinge CHP, DSP, Hür Parti ve sivil toplum örgütleri destek çağrısı yapar ve katılırken; ne yazık ki "gri propaganların" etkisinde kaldığını sandığımız(!), kendilerine sol diyen DİSK, kendilerine "milliyetçi, Atatürkçü" diyen bir kısım sendikalar, partiler hiç destek vermedi. Ama vaktiyle onlara oy vermiş olan "halk" kendiliğinden geldi. (Mitinge destek vermeyen egemen basın bile sonunda kalabalığı ve "halkın gücünü" görünce ertesi gün sürmanşetten fotoğrafları yayınlamak zorunda kaldı. Herhalde açık destek vermeyen parti ve sendikalar çok üzülmüştür! Oturduğu yerden bu büyük kitlenin oyunu kapma hesabı yapanlara bir çağrıda bulunalım. Şimdi siz bir miting düzenleyin bakalım. Kaç kişisiniz sayalım!..)
CUMHUR’A RAĞMEN CUMHURBAŞKANI OLUNUR MU?
Bugün, "tek partili" ama bir "azınlık hükümeti" tarafından yönetiliyoruz.
Çünkü, AKP Hükümetinin aldığı oy yüzde 25. Onlar ise, seçime katılanların oranına bakarak (katılmayan 10 milyonu hiçe sayarak) yüzde 34 oy aldıklarını ileri sürüyor. Bu durumda bile, TBMM’nde yüzde 66'lik bir yer tutuyorlar. Anti-demokratik seçim yasasının cilvesi olarak.. (Ne kendileri, ne de çok sevdikleri AB anti-demokratik yasayı değiştirin, demiyor!..)
Üstelik, aldıkları oy içinde "diğer partilere ceza oyu" da var. AKP'ye oy verenlerin netini alırsanız daha da küçük bir oran ortaya çıkıyor..
Ayrıca bu mantıkla "birleştiricilik" ana görevi olan cumhurbaşkanlığına aday olunur mu?..
Olunursa "hayırlı" olur mu?..
"Halka rağmen" Cumhurbaşkanı olunur mu, ya da şöyle soralım: "Cumhur’a rağmen Cumhurbaşkanı olunur mu?"
Hani bir sözümüz var: "Her işte bir hayır vardır" diye. Ama başka sözlerimizi de hatırlayalım:
"Hayra alamet olmamak"
"Hayrı dokunmamak"
"Hayrı olmamak" |